Ben bi hiphop severim...
Hatta bu işin sadece müzik kısmını oluşturduğum zaman kendi adıma çok büyük bir keyif alıyorum.
Yeri geliyor aklıma esecek hemen hemen her ses kaynağından sample kesitler oluşturup tekrar düzenliyerek yapıyorum,
Yeri geldiğinde sıfırdan sanal enstrumanlar veya kabiliyetim el verdiğince canlı sesler (gitar'da olur, masaya elimi vurmakta) kaydedip klavye üzerinde tonlayıp tekrar çalarak yapıyorum bu işi.
Sample kestiğim eserlerin ilk halleri ve benim yeniden düzenleyerek oluşturduğum halini kıyasladığımda eğerki hissettirelen duygu, ritim ve eklenen ekstra dokunuşlar bu projeleri değiştirmiş ise içime siner.
Kaldı ki böyle bişeyi dinlediğimde bana kim hissettiriyorsa o emeğe saygı duyarım.
Yeri gelir bi arabesk, bi pop, bi jazz ilham verir, yeri gelir ilhamdan öteye geçer sample olup projeme destek verir.
Ama hiç birşey harcanan emeği veya harcanan çabayı '' hiç '' etmez.
Kaldı ki benim gözümde bi projenin ''hiç olması'' için türü önemli değildir.
Sonuçta ilahi okuyanda, şiir okuyanda, pop, jazz ve hatta rap yapanda müziğe ait bir enstruman gibi hareket etmediği sürece '' kötüyse kötü'' dür.
Fakat bu o müzik türünü değil,vokalist, gitarist, baterist, aranjör, prodüktör veya beatmaker her kimse işte doğrudan sadece onu benim gözümde kötü yapar.
Ayrıca sonuç olarak her türün kendine has bi tarzı vardır...
Rap protesto temeliyle doğmuş bir eylemdir, protesto'sunu nasıl sergileyeceği ise lirik sahibinin yazım ve söylem karakteriyle alakalı bi konudur.
Kimisi bol küfürle anlatır sorununu, kimisi sert sözlerini mecazlarla süsler. Fakat bu hiphop'un iyi/kötü olduğunu değil, o MC'nin iyi veya kötü olduğunu belirlemek konusunda bir kıstas olabilir.
Nasıl ki A - popçusu kötü diye, pop müzik kötü. B - arabeskçisi kötü diye, arabesk kötü v.b diyemezsek aynı durum hiphop içinde geçerlidir.
Ve evet dediğim gibi ben bi hiphop severim...
Bunun yanı sıra beğendiğim her türü, hiç gocunmadan açar dinlerim.
Elektro gitar'a bayılır, saz ve bağlama için deli olurum.
Hele ki o bass gitarı çalabilsem başka bişey istemem.
Tasavvuf müziğindeki o ney sesi, alkolik bi mekanda bi klarnet ve ud.
Lüks parkelerde Jazz'a ait tuşlu ve üflemeliler yer yer bas gitarlar,
Bi reggae deki vokal kafası. Yani hepsinin tadı ayrı lezzetli...
Kısacası siz kendi beyninizde çizmediğiniz sürece,
Pasaportsuz ve dikenli tellere takılmaksızın, dünya üzerindeki hiç bir müzik türünü dinlemek adına çizilmiş bir sınır yok...
Şuan mesela Galatasaraylı olmama rağmen ses kapalı Fener maçını izleyip,
Youtube üzerinden sitar ile çalınan bi enstrumental dinliyorum.
Saygılar.