Cumartesi Öyküleri...
Yağmurdan kaçanlar kafeteryası...
İsmaille iş dönüşü deniz kıyısında yürüyoruz.
"Acaip yağmur geliyor. Bir an önce bizim forum kafeye gidelim abi" dedi.
Bunun canı gene beleş bira çekti zaar diye düşündüm. / bknz: "zaar"/
Ok. dedim. Dedim demesine ama kapıdan girene kadar bindirmişti zaten yağmur.
Ne yağmuru yahu, resmen tufan!
Baktık kapıda havlu servisi var.
Saçını başını kurulayıp şöyle bir silkinip ıslanmış kediler misali öyle giriyorsun içeri.
Tam; Büyük Çarşı Hamamımı lan burası? Yanlış yere geldik /zaar/ diyecektim baktım küpeli barmen makamında bira dağıtmakla meşgul.
Fonda "Yağmurun sesine bak" çalıyor.
Nooluyor yahu? kıvamında kız kulesi gören masayı zar zor bulduk.
Ben her zamanki gibi bir açık bira söyledim.
İsmailin aklında son zamlardan sonra bir türlü ulaşamadığı tekirdağ rakısı. Hafiften küs ve burnu düşmüş. bknz: ""burnu düşmek"
"Benim bira full olsun bari" dedi.
Tüm masalar doluydu desem yeridir, öylesine tıklım bir ortam yani.
İşte burası tam da yağmurdan kaçanlar kafeteryası...
Not:
Bu öykünün müzikle ya da müzik teknolojisi ile uzaktan ve yakından bir alakası yok ama bir geleneği yerine getiriyor sonuçta diye düşünüyorum.
Cumartesi Kafeteryası öykülerini...
Hepsi o yani.
Sevgiler. 12.08.2018